keskiviikko 28. tammikuuta 2009

seni bunca özlemesem;bunca sevemem ki

Ayrılık diye bir şey yok... Bu bizim yalanımız... Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var... Şimdi neredesin ? Ne yapıyorsun ? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi ? Öyleyse ayrılmadık, sadece özlemleyiz ve bekliyoruz...
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten... Ömür boyunca ya bekliyor, ya bekletiyor insan... İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın...
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, kanunlara saygı göstermesini, insanlarını sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o ? Ya o ? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. İşte yaşamak maceramız bu...
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak ve yaşayıp beklerken ölmek !
Özleme bir diyeceğim yok. . O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası. O nefes alış, sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı... O tek güzel yönü bekleyişlerimizin...
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı, yaşantımız özlemlerle güzel...
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var ki bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz...
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; seni özlediğim içindir... Beklemenin korkunç zehiri öldürmüyorsa beni; seni özlediğim içindir... Yaşıyorsam; içimde umut varsa, yine seni özlediğim içindir...
Seni bunca özlemesem; bunca sevemem ki !..

Ei kommentteja: